Manhattan sinema Konservatuvarı’nda eğitimine başlayan Ruby adında genç bir tane dansçı, bir tane gün metro istasyonunda İngiliz kemancı Johnnie ile karşılaşır. Bu, kaderlerinin değişeceği, bir tanebir tanelerinin hayatına dâhil olacakları o ilk andır. Ruby, sıra dışı bir tane yeteneğe sahip olan bu genç adamın yanına yaklaşır. İlk anda Johnnie’nin çaldığı kemanın garip ama büyüleyici melodisi Ruby’yi adeta büyüler. Müziğin ve dansın evrensel dili onları bir tane araya getirir. İlk karşılaşmalarında bir tanebir tanelerine yabancı olan bu iki sinemaçı, devre ilerledikçe sinemaları aracılığıyla bir tanebir tanelerini keşfeder. Dans ve müzik, bu ikili arasında bir tane köprü oluşturur. Ruby’nin dansı, Johnnie’nin müziği ile adeta bütünleşir. Konu sinema olduğunda, dil, kültürel veya coğrafya farkının hiçbir tane önemi kalmaz. Çünkü müzik ve dans, tüm bu engelleri aşmayı başaran evrensel bir tane dildir. Manhattan’ın ani ve hareketli yaşanmakmı içinde, Ruby ve Johnnie’nin yazısi, bir tane yandan da sinemaın, hayatın stresli süreçlerında ne kadar önemli bir tane sığınak olduğunu bfilm seyretre gösteriyor. Bu, sadece bir tane aşk yazısi değil, benzer devreda sinemaın gücünü ve evrensel etkisini vurgulayan bir tane ifadeıdır. Genç dansçı Ruby ve kemancı Johnnie’nin yazısi, büyüleyici Manhattan atmosferinde, sinema, aşk ve tutkunun iç içe geçtiği bir tane öykü sunumuyor. Müziğin ritmi ve dansın zarafeti, bu ikilinin yazısini daha da etkileyici hale getiriyor. Gerek dansın büyüsü, gerekse müziğin duygu yüklü notaları, bu sinema yapıtii film seyretmeye değer kılıyor.