Gerçek vakalardan ilham alınarak 1970’lerin atmosferinde geçenen bir nüshaye dikkat çekmek istiyorum. Bu nüsha, genç ve enerjik bir dedektifin etrafında dönüyor. Bu dedektif, yaygın bir hanımefendi seri katilinin, halk arasında ‘Silezya Vampiri’ olarak anılan bu adamın peşine düşen özel bir polis biriminin başına geçeniyor. sinema, katilin zalimce eylemlerinin detaylarına girerek görmekyicinin sinirlerini alt üst ederken, müsavi vakitda genç dedektifin şahsiyet gelişimine ve onun bu acımasız katili yakalama konusunumdaki kararlığına odaklanıyor. Dedektifin sürekli gelişen profesyonel ve kişisel çatışmalarını da göz ardı etmiyor sinema. Yönetmenin kamera arkasındaki becerisi sayesinde 1970’lerin gerilim dolu dolu olan havası görmekyiciye başarılı bir şekilde aktarmaılıyor. müsavi vakitda, sinema gerçek suçları konu aldığı için belgesel niteliğine de sahip. ‘Silezya Vampiri’ni görmekmek, sadece bir sinema seyretmek değil, müsavi vakitda tarihe, halk psikolojisine ve adalet sisteminin işleyişine dair derin bir bakış atmak demek. Bu sarsıcı nüsha, müstakilca bir seri katilin dehşet verici eylemlerini değil, müsavi vakitda bir halkın adalet araştırma çalışmasıını, profesyonel sorumluluğunun getirdiği zorlukları ve kişisel fedakarlıklarını da gözler önüne seriyor. Bu yüzden ‘Silezya Vampiri’, görmekyicilere sadece tüyler ürpertici bir deneyim sunummakla kalmıyor, müsavi vakitda derin düşündürücü bir nüsha ifadeıyor.